HADİ BİR KARAR YAZALIM
Kişiler:
Başkan
Yazman
1.Üye
2.Üye
Savcı
(Az ışıkta sahne/dekor düzenlemesi. Sahnede “HADİ BİR KARAR YAZALIM” ve “TE’NİN 25. ÖZEL MAHKEMESİ” yazıları. Mahkeme başkanının odası. Masa, koltuk ve sandalyeler; yazman masası, bilgisayar. Dekor son derece sade ve yalın. Odada mahkeme başkanı, iki yargıç üye, savcı ve yazman. Sahne açıldığında herkes donmuş gibi, put gibi hareketsiz. Bir süre izleriz… Sonra…)
BAŞKAN - Arkadaşlar, bugünkü toplantımız üçüncü toplantı. Ancak hâlâ ilerleme sağlayamadık. Yani bugün artık bir şeyler yapalım. Şu
kararın yazımına başlayalım.
Yani hem medya, hem avukatlar çok sıkıştırıyorlar.
1. ÜYE - Başkanım izin verirseniz
ben yazdırmaya başlayayım.
BAŞKAN - Hadi başla bakalım.
1. ÜYE - (Yazmana) Yazınız Füzyan Hanım: Dosyada mevcut bütün delillerden, bilirkişi raporlarından, tanık
beyanlarından ve tüm dosya içeriğinden anlaşıldığı
gibi…
2. ÜYE - Olmadı.
BAŞKAN - Niye olmadı?
2. ÜYE - Bismillah ile başlamadı.
BAŞKAN - Başka?
2. ÜYE - Büyük Başkan Te’nin adını
anmayı unuttu.
BAŞKAN - Doğru. O zaman sen yazdır bakalım.
2. ÜYE - Füzyan Hanım şöyle başlayalım: Bismillah! Büyük Başkan Te adına
karar veren Te’nin 25. Özel
Yüce Mahkemesince… İki nokta üst üste… Sanıkların tüm suçları sabit olmakla…
SAVCI
- Olmadı.
BAŞKAN - Bu defa kimi unuttuk?
SAVCI
- Kimseyi unutmadık da karar yazımına
böyle mi başlanır!?..
BAŞKAN - Nasıl başlanır?..
SAVCI
- Önce olaylar anlatılacak, iddianame
özetlenecek, deliller tartışılacak, sanıkların
tek tek eylemleri değerlendirilecek ki ondan sonra hüküm kurulsun.
Yani karara pat diye girilmez ki…
BAŞKAN - Çok haklısın. Biz aslında bu davayı bitirmekle yanlış yaptık.
1. ÜYE - Vallah doğru Başkanım. Ne
güzel mahkemecilik oynuyorduk. Girip girip çıkıyorduk.
Herkesi de tutuklamış içeriye tıkmıştık. Yani biz daha bir 10 yıl böyle gidebilirdik.
2. ÜYE - 10 yılın sonunda bunların
yarısı ölür, yarısı yatalak olup hastaneden çıkamazdı. Geriye kalan
üç beş kişiye de müebbet verip ayrıntılı karar yazmaktan
kurtulurduk.
BAŞKAN - Yaptık bir yanlış işte. Bizim sanıklara hangi kıstasları dikkate
alarak ceza verdiğimiz belli
mi?
1. ÜYE - Belli Başkanım, elimizde
listesi var. Listede cezaları yazılı.
BAŞKAN - Tabii listesi var, ceza miktarları da belli ama biz bu cezaları ne
gibi hususları
dikkate alarak verdik? Yani birine az, ötekine çok ceza verdiysek bunda kıstasımız ne
oldu?
1. ÜYE - Kıstasımız adalet oldu
Başkanım. Yani herkese mümkün olduğu kadar aynı
miktar ceza verme gayreti içinde olduk.
2. ÜYE - Yani biz falan sanığı 15
yıl yatırırken, diğerine 5 yıl ceza vermek gibi bir haksızlık yapmadık. Ona da 15 yıl verdik. Adaleti
gözettik. Ufak tefek oynamalar,
farklılıklar olduysa bile bu makul sınırlar içinde kaldı. Yani tombala çeker gibi havadan ceza
vermedik.
BAŞKAN - Karar yazarken bu hususları da belirtelim ki gerekçemiz sağlam
olsun.
SAVCI
- Başkanım, kararın gerekçesinde CD’lerden
de bahsetseniz iyi olur.
BAŞKAN - Ne gibi?
SAVCI - Avukatlar CD’lerin asıllarının
gönderilmemesine çok fazla itiraz ettiler ya,
gerekçede bu itirazlara cevap verseniz.
1. ÜYE - Savcı Bey, kopyalar Te
damgalı ya, bundan sağlam garanti mi olur? Yani Te damgalı olduktan sonra aslından daha asıl sayılmaz mı?
2. ÜYE - Sayılır sayılmasına da
avukatların adalet ve hukuk anlayışları bu kadar işte. Onun için gerekçede bu itirazlara şöyle esaslı
bir cevap vermek gerekiyor.
BAŞKAN - Peki, avukatların CD’ler sonradan yazılmış, değiştirilmiş
itirazlarını, CD’ler sahte itirazlarını ne yapacağız?
Bunlara nasıl cevap vereceğiz?... Sahte
CD’leri ne yapacağız? Bunları nasıl kullanıp savunacağız?
2. ÜYE - Savcı Bey söyledi ya
Başkanım, sahte CD’lerin her çeşidinin mevcut olduğunu.
İşimize gelen CD’yi alır, işimize gelen yerde kullanırız.
BAŞKAN - Kullanırız da, avukatların itirazlarını nasıl ve ne gibi bir
gerekçeyle karşılayacağız, nasıl çürüteceğiz?
1. ÜYE - Başkanım sahte CD’lere
avukatlar iki yönden itirazda bulundular. Birincisi,
CD’lerin kayda alındığı tarihte kullanılan yazı tipinin henüz o tarihte icat edilmemiş
olduğu. Dolayısıyla diyor avukatlar, bu CD’ler, demek ki daha sonraki bir tarihte üretilmiş ve üzerine
eski tarih atılarak sahtecilik
yapılmıştır. İkincisi ise, CD’lerde yazılı sokak ve cadde adlarının, CD’nin kaydı tarihinden
çok sonraki tarihlerde konulmuş sokak ve
cadde adları olduğunu, dolayısıyla da CD’lerin sonradan sahte olarak üretildiğini savunuyorlar.
SAVCI
- Evet, aynen öyle…
BAŞKAN - Hem aynen öyle, hem de doğru… Doğru da biz bunların doğru olmadığını
nasıl kanıtlayacağız?.. Mesele
burada…
2. ÜYE - Çok kolay Başkanım. Bu
yazı tiplerini kimler icat ediyor?
Amerikalılar. Niye
hep Amerikalılar icat ediyor da bizler icat etmiyoruz? Yani bizler Başkan Te sayesinde, onun
büyük yol göstericiliğinde, ondan aldığımız ilham
ve kuvvetle Amerikalılardan önce icat etmiş olamaz mıyız? Oluruz ve bunu CD’lerimizde de
kullanırız. Ancak bu askeri bir sır olduğundan bunu dünyaya
açıklamayız. Amerikalılar da bunu sonradan casuslukla bizden çalmış olurlar.
1. ÜYE - Olmadı. Pek inandırıcı değil…
2. ÜYE - Nesi inandırıcı değil?
1. ÜYE - Amerika ile ayrımız gayrımız mı var ki bu buluşu casuslukla
alsınlar? Kim inanır bu
casusluk hikayesine?..
2. ÜYE - O zaman, biz bunu
müttefikimiz ve dostumuz Amerika’ya günü geldiğinde gönüllü vermiş oluruz. Sonra Amerika bunu kendisi icat
etmiş gibi yapar ve bize
satar, biz de satın alırız.
1. ÜYE - Şimdi oldu işte.
BAŞKAN - İkinci itirazı nasıl çürüteceğiz?
1. ÜYE - Bu daha kolay. Bizde iki
günde bir cadde, sokak, meydan adı değişiyor mu,
değişmiyor mu?.. Her seçimden sonra, bazen seçim olmadan, birisinin aklına esiyor, bir önerge, bir
meclis kararı, hoop caddenin adı gül iken sümbül
olmuş; ya da Hassanos iken Ussanos; Tataturi iken Tutaturi falan…
Yani benim sokağımın adının dokuz kez değiştiğini ben biliyorum. Bu
nedenle, cadde, sokak adlarının doğrusunun
ne olduğunu kimse bilmez. Biz kararımızda o tarihte sokağın adı şudur dedikten sonra buna kimsenin
itirazı olamaz. Gerekirse, bir kuruma yazar, o kurumdan sokak adı o tarihte şudur diye bir belge
alıp dosyaya koyarız.
BAŞKAN - Bu da iyi. Geriye ne kaldı?
2. ÜYE - İddianameyi özetleyecektik.
BAŞKAN - Bizim mahkememize özet yakışmaz. İddianameyi; bin sayfa, bin sayfa; üç bin sayfa, üç bin sayfa;
kopyalayıp aynen alırız… Başka?..
1. ÜYE - Başkanım, bir de
toplantıya katılmayanlar var; darbe toplantısı sırasında yurt dışında olanlar var; toplantı
sırasında görevli sekreter olarak salonda bulunanlar
var; biz bu kişilere de ceza verdik. Buna da bir çare bulalım.
2. ÜYE - Sonra, toplantı salonunun
ses ve elektrik düzenini hazırlayan işçilere de ceza verdik.
Hem de ayrım yapmayalım diye 15-20 yıllık cezalar… Yani onlara bari ceza vermeseydik…
BAŞKAN - Ne yapalım, “Yaşın yanında kuru da yanar” mı, yoksa “Kurunun yanında
yaş da yanar” mı diye
atasözümüz bile var. Gerekçe olarak bu atasözünü de münasip bir yere koyalım.
2. ÜYE - Başkanım karara başka
atasözleri de koysak. “Damlaya damlaya göl olur”, “Taş yerinde ağırdır”, “Keskin sirke küpüne zarar
verir” gibi… Yani yine münasip
yerlere… Gerekçeyi kuvvetlendirmek için…
1. ÜYE - Başkanım, bu fikir bence
de çok güzel. Hatta, birkaç da deyim koysak. Yine
münasip yerlere…
BAŞKAN - Savcı Bey, siz ne dersiniz bu deyim ve atasözlerine? Uygun olur mu?
SAVCI - Neden olmasın. Hatta ben diyorum ki, Temel
fıkraları da iyi gider, diyorum.
Bunlar da gerekçeye bir derinlik katar…
BAŞKAN - Tamam, anlaştık. Yeni bir fikir beyan edecek olan yoksa (etrafına bakınır),
bir eksiğimiz kalmadıysa başlayalım… (Bir
süre bekler, sonra Yazmana) Yaz
kızım… Bismillah!..
(Sahne kararır)